
DEM'den 10. Yargı Paketine Şerh! Sorunlar Derinleşiyor Mu?
DEM Parti, TBMM'ye sunulan 10. Yargı Paketi'ne muhalefet şerhi düşerek, paketin mevcut sorunları daha da derinleştireceği yönünde endişelerini dile getirdi. Partinin açıklaması, yargı reformu adı altında yapılan düzenlemelerin adalet sistemini daha öngörülebilir ve kapsayıcı hale getirmekten uzak olduğu yönünde.
Hukuk Devleti İlkesine Vurgu
DEM Parti, hukuk devleti ilkesinin temel unsurlarından olan hukuk kurallarının öngörülebilir, adil ve evrensel değerlere uygun uygulanmasının önemine dikkat çekti. Ancak, Türkiye'de son yıllarda bu ilkelere dair ciddi bir zayıflama yaşandığı ve hukuk devleti ilkesinin uygulamada giderek aşındığı yönünde gözlemlerin arttığı belirtildi. Yargı organlarının siyasi süreçlerden ve yürütme organının etkisinden bağımsız karar verememesi, hukuk güvenliği ilkesini zedelemekte ve toplumsal adalet duygusunu sarsmaktadır.
Parti, özellikle ifade özgürlüğü, örgütlenme hakkı ve demokratik siyasetin sınırlarını genişletmek yerine daraltan düzenlemelerin, bireylerin temel hak ve özgürlüklerine dair kaygıları artırdığını vurguladı. Hukukun yalnızca belli bir kesim için işletilen bir aygıt gibi görünmesinin eşitlik ilkesine açıkça aykırı olduğu belirtildi. Kobani Davası ve Gezi davaları, yargı bağımsızlığı konusundaki tartışmaları yoğunlaştıran ve adil yargılanma ilkesine dair soru işaretlerini artıran örnekler olarak gösterildi.
- Yargı bağımsızlığı zayıflıyor.
- Hukuk güvenliği ilkesi zedeleniyor.
- Toplumsal adalet duygusu sarsılıyor.
Siyasi Tutuklular ve Eşitlik İlkesi
DEM Parti, siyasi mahpusların tahliyesinin demokratik toplum ve barış sürecinin ivme kazanmasıyla özdeş olduğunu vurguladı. Siyasi mahpusların demokrasinin teorisi ve pratiğine dair güçlü bir yoğunlaşma içinde oldukları ve bu nedenle demokratik toplum inşasında merkezi bir katkıları olacağı belirtildi.
COVID-19 salgını döneminde çıkarılan geçici infaz düzenlemeleriyle, 31 Temmuz 2023 tarihinden önce cezası kesinleşmiş mahpuslara yönelik 3 yıl erken tahliye imkânı getirilmişti. Ancak, aynı tarihte dosyası henüz kesinleşmemiş olan mahpuslar, aynı suçu işlemiş olsalar dahi bu düzenlemeden yararlandırılmamıştı. DEM Parti, bu durumun hem hukuk devleti ilkesine hem de eşitlik ilkesine açıkça aykırı olduğunu savundu. Anayasa'nın 10. maddesi uyarınca, kanun önünde eşitlik temel bir ilkedir. Aynı suçtan yargılananlar arasında yalnızca yargılamanın tamamlanma zamanına göre bir ayrıma gidilmesi, nesnel ve makul bir nedene dayanmamakta ve benzer durumda olanlar arasında keyfi bir farklılık yaratmaktadır.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un, ceza adaletini daha etkin sağlayacaklarını, infaz eşitliği adına önemli düzenlemeler yapacaklarını, hasta mahpuslarla ilgili olumlu gelişmelerin yasa kapsamında yer alacağını, hiçbir mahpusun cezaevinde hayatını kaybetmesini istemediklerini, konutta infaz usullerinden daha çok kişinin yararlanacağını ve Covid Yasası'ndaki eşitsizlikleri düzelteceklerini söylemesi, kamuoyunda büyük bir beklenti yaratmıştı. Ancak, DEM Parti'ye göre 10. Yargı Paketi bu beklentiyi karşılamaktan uzaktır.
Terörle Mücadele Kanunu (TMK) kapsamındaki suçlarda koşullu salıverme yasağının devam etmesi, DEM Parti tarafından ikili bir hukuk işletildiği şeklinde değerlendirildi ve siyasi mahpusların infazda adaletin ve eşitliğin dışında bırakıldığı savunuldu. Ayrıca, konutta infaz uygulamasında da TMK kapsamındaki suçların dışlanması eleştirildi. Bu ayrımın hukuka, insan haklarına ve vicdana aykırı olduğu belirtildi. Yaşlı mahpuslar için konutta infazın uygulama alanının genişletilmesi olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmekle birlikte, siyasi mahpusların bu uygulamadan dışlanması eleştirildi.
DEM Parti'nin muhalefet şerhi, 10. Yargı Paketi'nin Türkiye'deki yargı sisteminin temel sorunlarına çözüm getirmediği ve hatta mevcut eşitsizlikleri derinleştirdiği yönünde önemli eleştiriler içermektedir. Özellikle siyasi mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamalar ve TMK kapsamındaki kısıtlamalar, partinin en çok üzerinde durduğu konular arasında yer almaktadır. Partinin açıklaması, Türkiye'de adalet, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerinin yeniden tesis edilmesi gerektiği yönündeki çağrısıyla sona ermektedir.